Gıda üretimi insanlık tarihi boyunca her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. İnsanların yaşamak için yeterli gıdayı almaları ve bu gıdaların sağlık yönünde güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi olan 16 Ekim, her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Dünya Gıda Günü kapsamında her yıl açlıkla mücadele, yetersiz beslenme, kaynakların paylaşımı gündeme getiriliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2022 yılının Dünya Gıda Günü temasını “Kimseyi Arkada Bırakma” olarak belirledi.
Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından hazırlanan raporda 828 milyonu aç olmak üzere 3,1 milyara yakın insan sağlıklı beslenebilmesi için gerekli olan gıdaya erişememesi nedeniyle yaşam mücadelesi vermektedir. (2022 BM raporu küresel açlık rakamları) Her yıl 11 milyon insan sağlıksız beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor.
Açlıkla mücadele de verimlilik artışı ve adaletli paylaşım gerekli.
Tüm dünyada enerji ve gıda fiyatlarının yükselmesine bağlı olarak gıda arz güvencesi endişe verici hal alıyor.
Uluslararası para fonu IMF’ye göre dünyada gıda güvencesi sorununun büyümesi bekleniyor. Yeni açıklanan bu raporda; enerji, gübre ve gıda fiyatlarındaki artış ve Rusya Ukrayna savaşı iklim değişikliğinin olumsuz etkileri nedeniyle bu sorunun çözümü için koordineli ve kararlı bir yaklaşım gerektiği belirtildi.
Günümüz şartlarında ülkelerin güç unsurlarının sadece askeri ve savunma konuları değil tamamıyla ekonomik güçleri ile ölçülebilen bir durum olarak ortaya çıkıyor. Özellikle pandemi sonrası her ülkenin tarımsal üretim verileri ve kendi kendine yeterliliğinin önemi daha da arttı.
Bu nedenle tarım ve gıda sanayine önem veren ülkeler ancak küreselleşen dünyada süper güçler arasında yer alarak söz sahibi olabileceğine işaret ediliyor.
Dışarı bağımlı bir ülkenin tam anlamıyla bağımsız olduğundan söz etmek mümkün değil.
Son günlerde, söz konusu olan gelişmeler gıda üretiminde dışa bağımlı ülkeler için “milli güvenlik” tehdidi oluşturmaktadır. Her ülkenin gıda güvencesi ve beslenme güvenliği için sürdürülebilir bir üretim yapısını oluşturması gerekiyor.
Bir yanda açlık, bir yanda obezite
Açlığın yanı sıra obezite sorununda ciddi bir artış gözlenmektedir.
Dünya genelinde yaklaşık 670 milyonu obez olmak üzere yaklaşık 3,1 milyar insan aşırı beslenmeden dolayı sağlık sorunları yaşarken, diğer bir yandan da 149 milyon çocuk açlığa bağlı gelişim sorunları yaşıyor.
Tüm insanlığın ihtiyacını karşılayacak kadar gıda üretimi yapılıyor; ancak dağıtım sorunları ve adaletsizliği, gıda kaybı ve israfı ihtiyaç sahiplerine erişimi engelliyor.
Sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi herkese ulaşılabilir kılmak için yeterli gıdaya erişimin önündeki engellerin kaldırılması gerekir.
Üretilen gıdalar tüm insanları doyurmaya yetecek miktardayken, dağılımın adil olmaması sonucu açlık çekilirken, aşırı tüketim sorunu ile birlikte obezitenin artması gerçeği bizleri bir kez daha düşündürmeli.
Gelecek nesillerimizi düşündüğümüzde toprağımızın ve sularımızın korunması, ülke kaynaklarının iyi bir şekilde değerlendirilip, çevre sağlığının bozulmaması için bilimsel politikaların üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir.
Gelecek nesillere üretimde kendi kendimize yeter olabilmemiz ve sağlıklı beslenebilmemiz için bize ait yerli ve yerel lezzetlerimizi, tohumlarımızı, verimli topraklarımızı bırakmak en öncelikli hedeflerimizden birisi olmalıdır.
Gıdamızın devamlılığı için tarımsal üretim desteklenmeli
İnsanoğlunun hayatını sürdürebilmesi için gıda ihtiyacını karşılaması gerekir. Bunun içinde tarımsal üretimin önemine dikkat çekilerek besleyici ve ekonomik olan sürdürülebilir gıda sistemi kurulması gerekir.
Sürdürülebilir tarım-gıda sistemleri, gelecek nesiller için ekonomik, sosyal ve çevresel temellerden ödün vermeden herkes için gıda güvenliği ve beslenme sağlar.
İnsanların sağlıklı beslenmesi, ayrıca güvenilir gıdalara fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi gıda güvencesini sağlamak adına önem arz etmektedir.
Günümüzde bitkisel üretimi planlı bir şekilde nicelik ve nitelik olarak artırmak zorundayız. İnsan sayısının artmasının yanında pek çok faktör her yıl bir öncekinden daha fazla üretim yapılmasını zorunlu kılıyor.
Gıdanın her koşulda yeterli, güvenli ve ulaşılabilir olması hayati önem taşıyor.
Tarım, artık köylünün veya tek başına çiftçinin tarımsal faaliyeti olmaktan çıkmıştır. Tarımın yükü sadece kırsalda yaşayanlara yüklenmemeli. Geleceğin tarımı sermaye ve teknoloji desteği istiyor. Devlet değişen koşullara bağlı olarak üretimin içerisinde daha fazla yer almalıdır.
Dünya genelinde yapılan araştırmalarda önümüzdeki süreçte kuraklık başta olmak üzere olumsuz iklim koşullarının devam edeceği öngörülmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) raporlarına göre dünya nüfusu sürekli artmakta fakat insanları besleyecek tarımsal ürünlerin sağlanmasında önümüzdeki yıllarda ciddi sorunların yaşanacağı belirtilmektedir. Bu nedenle çevreye duyarlı sürdürülebilir üretim modellerine yönelmeliyiz.
Doğa Dostu Bakliyatlar ile Gıdamızın Geleceğini Koruyalım
Bakliyat çevre açısından benzersiz çözümler üretir, toprağı korur. Karbon salınımını azaltıcı özelliği ile küresel ısınmaya karşı fayda sağlar.
Ayrıca; havadaki azotun ve potasyumun toprağa aktarılması açısından ekolojik özelliklere sahiptir. Yetişirken toprağa nitrojen takviyesi yapar ve bu şekilde toprağın ömrünü uzatır.
Baklagiller daha az gübreye ihtiyaç duyarlar. Yetişirken topraktan beslenirken toprağa azot bağlar.
Hayvansal protein kaynaklarına oranla baklagiller daha uygun fiyatlıdır. Baklagiller, sadece bitki bazlı proteinden zengin olması değil enerji ve lif kaynağı, folik asit ve demir gibi vitamin ve besleyici gıda maddesi olarak da görülmeli.
Bakliyat her gün yenilebilecek besleyici uygun fiyatlı ve çevre dostu bir gıdadır.
COVID-19, iklim krizi, tedarik zincirinin bozulması, açlık ve yetersiz beslenme sorununun çözümünde bakliyat kilit önemdedir.
Bakliyat binlerce yıldır günlük tüketim ürünü olmasının ötesinde gelecekte gıda sistemlerinin en önemli parçası olarak yerini alacaktır.