Her kriz kendi markasını doğurur!
Çok değerli Perakende Çağı okurları öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yazacağım bu ilk makaleyi keyifle okumanızı umuyorum.
Maalesef içinde yaşadığımız coğrafyada ve cennet kadar güzel ülkemizde geçmiş on yıllar boyunca birçok defa ekonomik krizler ile karşı karşıya kalmış durumdayız.
Kimi zaman popülizmin esiri olan siyasilerin hesapsızca harcamaları ve karşılıksız para basmaları, kimi zaman uluslararası siyasi hesaplaşmalar nedeniyle maruz kaldığımız ekonomik saldırılar, kimi zaman küresel anlamda yaşanan belirsiz durumlar ve bazen de yanlış yatırımlar ve yanlış hesaplar ile kendi krizimizi kendimiz oluşturmaktayız.
Her durumda para değerini kaybederken paraya ulaşmakta da zorluk yaşıyoruz.
Kriz süreçlerinde karşılaştığımız ilk tepki maalesef yüksek zamlar oluyor. Duruma göre enflasyon duruma göre ise hiper enflasyon ile ardı arkası kesilmeyen zamlar vatandaşlarımızda geçim zorluğu, çalışanlarımızda iş değişiklikleri ve tüketicilerde ise alışveriş alışkanlıklarının hızla değişimi gibi normal zamanlarda 10 yılları bulan değişim süreçlerinin bu dönemde anlık yaşanmasını önümüze çıkarmaktadır.
Pozitif bakılabilecek tek durum ise hane halkının eriyen harcama bütçesi nedeniyle ekonomik segment ürünlere yönelmesinden kaynaklı ve adeta ata sözü niteliği taşıyacak bir ifade olan “Her ekonomik kriz kendi markasını doğurur” ifadesinden hareketle henüz Türkiye’de marka olamamış raflarda yer alamamış birçok noname markanın uluslararası ve ulusal markaların yüksek fiyatları nedeniyle piyasaya ani bir giriş yapabilme fırsatıdır.
Ülkemizdeki son 5 yıllık perakende faaliyetlerine baktığımızda birçok yerli üretim yapan firmanın bu süreçleri mükemmele yakın yöneterek markalarının önce ulusal anlamda konumunu güçlendirmeleri, karşılarındaki uluslararası markaların satışlarını geçerek pazar liderliği konumuna yükselmeleri, sonrasında ise uluslararası markalaşma adımları göze batan diğer faaliyetleridir.
Maalesef içinde bulunduğumuz anlık ekonomik durum yine böyle bir sürecin içerisinde olduğumuzu ifade etmektedir.
Sahayı, rafı, piyasadaki açıklıkları bilen gören deneyimli yöneticiler ve firma sahipleri şayet planlayabilir iseler doğru projeler ile bir anda ülke genelinde alt yapı ve markalaşma anlamında konumunu güçlendirmek için çok sağlam adımlar atabilirler. 3-5 yıllık doğru marka konumlaması, birbirinin devamı niteliğindeki tüketiciye ürünü denettirebilecekleri pazarlama faaliyetleri ile önümüzdeki 30-40 yılın söz sahibi firma ve markalarından olmamaları içten bile değil.
Dün uluslararası firmalarda küresel markaları “işine gelmiyorsa alma fiyat bu” diyerek satış yapan satış temsilcilerinin bugün yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı aynı ürünleri nerdeyse satın almacıya kaba tabirle yalvaracak bir ifade ile “abim bu ay prim alabilmek için şu kadar miktar daha satış yapmam gerekiyor bana destek ol lütfen” diyerek satış yapmaya çalıştığına şahit oluyoruz.
Netice itibari ile ne dünyada ne ülkemizde kriz ortamları hiçbir zaman bitmeyecek. Bu süreçleri iyi yönetebilen yerli firmalarımız ise ülke pazarındaki konumunu güçlendirerek markalaşacak ve yatırımlarını artıracak.
Her birine ayrı ayrı başarılar ve yaptıkları ticaretlerinde bereketli bol kazançlar diliyorum.
Sağlıcakla kalın.