GüncelManşet

Tarla-Raf Fiyat Farkı: Gerçekler ve Yanıltıcı Algılar

Son dönemde bir ürünün tarla fiyatı ile market rafındaki fiyatı karşılaştırılarak, aradaki farkın doğrudan market ya da tedarikçi firmanın kârıymış gibi bir algı oluşturuluyor. Ancak bu bakış açısı, tarla ile raf arasında oluşan maliyetleri tamamen görmezden geliyor. Bu tür yorumlar, kamuoyunu yanıltıcı bir şekilde yönlendiriyor.

“Dalında elmanın” “tarladaki patatesin” fiyatı raftaki fiyatla karşılaştırıyor. Çeltik fiyatı pirinç fiyatı olarak açıklanıyor. Elenmemiş, ayıklanmamış tarladaki haliyle raftaki ürünün fiyatı ile kıyaslanıyor.

Bu yanlış algı, maliyet artışlarının gerçek nedenlerine odaklanılmasını engelliyor dezenflasyon sürecini olumsuz yönde etki yapıyor.

Elbette enflasyonla mücadelede etiketlerin kontrolü önemli. Ancak, bir ürünün tarlada nihai tüketiciye ulaşmasına kadar geçen süreçte birçok maliyet ve gider bulunuyor. Bu süreçte depolama, sınıflandırma, temizleme, işleme, paketleme, nakliye ve finansman maliyetleri ile iş gücü ve perakende satış giderleri fiyatın oluşumunda belirleyici rol oynuyor.

Yıllardır pirinç ve bakliyat ürünlerinde, tarlaya tohumun atılmasından sofralara ulaşmasına kadar olan sürecin her aşamasını kamuoyuyla paylaştım.

Raftaki diğer bir konu, aynı çeşit ürünün farklı fiyatla satışa sunulması. Pirinç ve bakliyat ürünlerinde menşei, standardı, kalitesi, analiz oranları, mahsul yılı, lezzet ve porsiyon miktarı fiyatı doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bir ürünün değeri taşıdığı öz niteliktir. Fiyat nicelik, değer niteliktir. Günümüzde 60’ın üzerinde pirinç çeşidi var. Yaklaşık yüzde 80’i pilav yapmıyor lezzet farklılıkları yaşanıyor. Baklagillerde eski ve yeni mahsul, yeni ve ithal ürünlerde pişme ve lezzet farkı oluşuyor.

Tüketicinin aldatılmaması için, kalite departmanı ve ürün alım sorumlularının, ürünleri laboratuvar analizleriyle birlikte pişme testlerine tabi tutması, satış noktalarının güvenliği ve müşteri memnuniyeti açısından büyük önem taşımaktadır.

Fiyat oluşumundaki maliyetler detaylı araştırıldığında kalıcı çözümlere ulaşılır.

Dezenflasyon sürecinde tarımsal girdi fiyatlarının kontrol altına alınması ve tarım ürünleri üretici maliyetlerinin düşürülmesi ayrıca arz-talep dengesinin sağlaması hayati önem taşıyor.

TÜİK tarafından 22 Aralık’ta açıklanan Ekim ayı Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi verilerine göre; Tarımsal girdilerde yıllık bazda artış oranı yüzde 32 olarak gerçekleşti.

Son açıklanan resmi rakamlara göre; Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 8,88 arttı. Yıllık artış oranı yüzde 46 oranında artış gösterdi. Çeltik yıllık yüzde 30 tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar kasım ayında yıllık yüzde 29 arttı.

Türkiye; tarımsal üretimde kullanılan enerji, akaryakıt, kimyasal gübre ve ilaç gibi girdilerin büyük bir kısmını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Dövize endeksli girdilerin yerli üretimle ikame edilmesi, üretim maliyetlerini kontrol altına almak için kritik bir adım olacaktır.

Gıda fiyatlarının kontrol altına alınması için maliyetlerin düşürülmesinin yanı sıra verimliliğin artırılması da gerekiyor. Bu noktada, akıllı tarım teknolojileri hem maliyetleri düşürmekte hem de verimliliği artırmakta etkili çözümler sunuyor.

Akıllı tarım ve sürdürülebilir üretim modelleri ile iç piyasadaki fiyat dalgalanmaları kontrol altına alınabilir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası‘nın “İklim Değişikliği ve Gıda Enflasyonu” başlıklı araştırmasında, aşırı hava olaylarının daha sık ve yoğun yaşanmasının, tarımsal üretim ve tedarik zincirleri üzerinde önemli bir risk oluşturduğu vurgulandı. Ayrıca iklim değişikliğinin gıda fiyatları üzerinde enflasyonist baskı unsuru oluşturduğuna dikkat çekildi. Daha sıcak ve kurak dönemler yaşanıyor. Yağış miktarlarının azalması ve sıcaklıkların artması, ekim-dikim zamanlarını ve bitkilerin gelişim süreçlerini olumsuz etkiliyor.

Kışlık ekimlerin gecikmesi, yazlık ekimlerin erkene çekilmesi, gerek ürün verimi gerekse üretim maliyetlerini arttırıyor.

2024 yılı kışlık ekim dönemi hububat ekilişleri ile Güneydoğu Anadolu bölgesinde başlayan kırmızı mercimek ekimi Ocak ayı sonunda tamamlanması bekleniyor. Yağışsız geçen Ekim ayından sonra Kasım ve Aralık ayında görülen yağışlar ekilen hububat için hayati bir önem taşıdığından üreticiyi  2025 yılı için umutlandırmıştır.

Bakanlığımızca Eylül ayında başlatılan Planlı Tarımsal Üretim modeli, gıda fiyatlarındaki istikrarı sağlamak ve arz güvenliğini artırmak için önemli bir adım oldu.

Tarım Alanları Azalıyor Ekili Alanlar Daralıyor

En kritik konulardan biri ülkemizde TÜİK verilerine göre 1990-2023 yılları arasında ekilen araziler yüzde 14 daraldı.

3 milyon 914 bin hektar tarım arazisi üretim dışında kaldı.  (Konya’nın yüzölçümü 3 milyon 887 bin hektar)

Tarım alanlarının korunması ve üretime kazandırılması amacıyla çıkarılan kanunlarla, 2019 yılından sonra toplam işlenen tarım alanlarında yüzde 3.3 artış gerçekleşmiştir. Elbette sadece ekilebilir alan büyüklüğünü arttırmak değil, yeni teknolojiler kullanarak üretimde verimi de arttırmak gerekiyor.

Resmi istatistik verilerine göre; Türkiye’de 1990 yılında ekilen kurubaklagiller alanı 20 milyon 259 bin dekardan yüzde 56 azaldı. 2023 yılında 8,8 milyon dekara düşmüştür. Üretim aynı tarihler arasında yaklaşık yüzde 35 azalarak 2 milyon 12 bin tondan 2023 yılında bir milyon 310 bin tona geriledi. Aynı dönemde ülkemizin nüfusu yüzde 56 arttı.

1995 yılında ülkemizde kişi başına düşen bakliyat tüketimi 20 kg iken bu miktar TÜİK tarafından açıklanan verilere göre 13 kg düzeyine düşmüştür.

FAO tarafından yayınlanan raporuna göre son 30 yılda dünya genelinde bakliyat ekili alanlar yüzde 35, bakliyat üretimi ise yüzde 59 arttı. Son bir yılda yıllık 7,7 kg olan kişi başı dünya bakliyat tüketimi 8,1 kg düzeyine çıkmıştır. Ekili Alanlar Dikili Alanlara Dönüşüyor

Son yıllarda bakliyat ve sebze alanlarında da azalış var. Üreticiler arazilerini karlılık riskleri sebebiyle sebze alanlarından ziyade meyve yetiştirmek için kullanıyor.

Eylül ayında “Planlı Tarımsal Üretim “e geçilmesiyle yeni bir dönem başladı.  

Tarımsal üretim planlaması gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve tarımsal üretimin sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşıyor. İşlenmeyen tarım arazilerinin bitkisel üretime açılması ülkemizin tarım potansiyelini daha da yukarıya taşıyacaktır.

Ancak gıda arz güvenliği için sadece üretim artışı yeterli değildir. Kayıp ve israfın azaltılması da bir o kadar önemlidir. Bu durum, tasarruf kültürünün tarımsal üretime entegre edilmesi gerektiğini gösteriyor.

Tarımın, çiftçinin sorunlarını ve çözüm önerilerini sektörel sorumluluk gereği yıllardır dile getirmeye çalıştım. 48 yıldır gıda sektörünün içinde olan biri olarak tarımsal üretimle ilgili önümüzdeki yılların bugünden planlanıyor olması “Sürdürülebilir Tarım” için umutlarımızı arttırmıştır.

Toprağı işleyen ve hasat eden yoğun emek sarf ederek her türlü nimetlerin sofralarımızda olmasını sağlayan emektar çiftçilerimiz, ülkemizin gıda güvencesini sağlıyor.

El emeği alın teriyle üretilen ürünlerin karşılığında bir külfetin, bir zahmetin olduğunun bilinmesi ve unutulmaması gerekir.

Bu doğrultuda, çiftçinin gelir düzeyinin korunması ve tarım sektöründeki sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

 

 

 

 

 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen kapatıp sayfayı yenileyin.