Kuşaktan Kuşağa…
Günümüzde Her Geçen Gün Dünya Çapında Ekonominin Acımasızca Işleyen Çarkları Arasında Daha Fazla Insan Finansal Sıkıntı Içerisine Giriyor. Cimri Yatırımcılar, Hileli Işler Yapan Profesyonel Yöneticiler Tüm Kârı Paylaşıyorlar. Sanayileşmiş Ülkelerde Işsizlik Oranları Giderek Artmakta…
Şahıslar, şirketler, bankalar hatta ülkeler iflas edebiliyor. Herkes geleceği ile ilgili endişe duyuyor. Gelişmiş ülkeler emeklilik yaşını 60, hatta 70’lere çekmek zorunda kalırken, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise çalışanların birçoğu emekli bile olamayacağını düşünüyor. Korku, stres, depresyon, endişe ve uykusuzluk insanları daha fazla tüketim ve obeziteye yönlendiriyor. Bu da insanların kalp krizi, felç, kanser, şeker hastalığına ve diğer hastalıklara daha fazla yakalanmasına yol açıyor. Bu yüzden dünyada finansal çöküş ve kronik hastalık rekorları kırılıyor.
Büyük şirket olma mücadelesi içerisine giren ya da içerisinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışan veya işini iyi yapıp bir sonraki kuşakla beraber daha ileriye taşınmasını bekleyen şirketler var.
………….
Hep aynı soruyu sorar dururuz kendi kendimize; şirketimizi bir sonraki nesle nasıl devredip onlarında bu işi yürütmelerini sağlayacağız diye.
Buraya nasıl geldiğinizi unutmadan, ne oldum değil de ne olacağız diye düşünerek, daha radikal kararlar almak için çokta geç kalınmış sayılmaz. Fikirlere önem verilmesi, sağlıklı düzgün kararların alınması, alınan kararların takibi ve uygulanması ve de yazılı hale getirilmesi çok önemli unsurlardır.. Şimdi şirket sahibi olarak kendimize birkaç soru soralım:
* Sonraki kuşaklara devirde ve devamlılıkta sorun yaşamayan büyük şirketler bunu nasıl başarıyor?
* Acaba biz kendimizi büyük zanneden bir şirket miyiz?
* Aile şirketi olmamız ve şirkette aileden birçok kişinin çalışıyor olması bizim için bir avantaj mı, sorun mu?
* Aile bireylerinin fazlalığı veya onların şirket hedeflerinden çok kendi hedeflerini düşünmesi sizi veya çalışanlarınızı nasıl etkiliyor?
* Özel hayatımızı işimizle karıştırmamaya ne kadar özen gösteriyoruz?
………….
Bir kuşak düşünelim, okumanın kıymetini geç anlamış. Elektriğin olmadığı, suyun çeşmelerden helke ve kovalarla taşındığı, televizyonun ve internetin olmadığı… Kütüphanelerin olduğu Google’ın olmadığı… Sınırlı sayıda defter ve kitapların olduğu ve birkaç kardeşin aynı defter ve kitaptan öğrendiği… Şimdi ise sayfaları hiç yazılmamış defterler ve üzeri toz kaplanmış okunmayı bekleyen yüzlerce kitap var.
Şimdiki düşüncelerinizle; o devirde aynı imkânlar sizde olsa ne yapardınız?
Şimdi ne aktarabildiniz bugünkü düşüncelerinizle? Yeni kuşak, o yokluk dönemini görmediği için bizi hiçbir zaman anlamayacaklar, hatta verdiğiniz örneklerle alay edecekler o sizin zamanınızmış diye. Bizim onları, o zamanlara götürme şansımız yok. O zaman şöyle düşünmek lazım; biz bu zamana nasıl uyum sağlayacağız? Çocuklarımıza bunu nasıl anlatıp kuşaktan kuşağa geçiş yapacağız?
Kazandıklarımızı koruyacak, içinde bulunduğumuz ortama uyum sağlayacak, en önemlisi işi devredeceğimiz değil, işi bizimle beraber sahiplenecek yeni nesilleri yetiştirmek için onlara şans vermeliyiz…
Başarı hikayelerimizi anlatırken “verenin Allah, sahip çıkılmadığında alanın da Allah” olacağını unutmadan şirketlerimizi bizden sonraki nesillere bırakmaya en baştan kendimizi de hazırlamalıyız. Onların da çocuklarına anlatacak bir hikayelerinin olması dileğiyle…